arkadaşlar ben artık makale atamıyorum onun yerine artık crackli oyunlar ,oyundaki para hileleri vb
şeyler gelecektir ve bügün roblox sınırsız para (robux) hilesini paylaşıcam. arkadaşlar çok kolay öncelikle robloxun sitesine girip hesabınıza giriş yapıyorsunuz sonra programı açıp siteye bağlanmasını bekliyoruz bağlandıktan sonra istediğimiz parayı giriyoruz (en fazla 576 para günde alabiliriz)
10 dakika gibi bir süre sonra roblox hesabınıza geliyor .
not: antivürüsü kapatın yoksa oyundaki dosyayı değiştirip servere yolladığı için virüs olarak görüyor para hesabınıza geldikten sonra antivürüsü açabilirsin ama yinede programı virüs olarak görür
indirme linki : http://s3.dosya.tc/server9/ecnr00/robloxsinirsizparahilesi.zip.html
İzleyiciler
11 Aralık 2016 Pazar
15 Temmuz 2016 Cuma
1 Nisan 2016 Cuma
The Spatials
Bir gün misafirleriniz uzak yerlerden gelecekler…
“Geleceğe Dönüş” filmini izlemiş miydiniz? İzlemediyseniz bile geçenlerde filmde geçen tarihte olduğumuz için bütün sosyal medyada görmüşsünüzdür. Çılgın bir doktor zaman makinası yapıyor ve Marty ile tarihten tarihe koşuyorlar. Bunun ne alakası var? Sadece oyunun geçtiği tarihle alakası var. Neticede gördük ki filmde gösterilen o uçan kaykaylar, kıyafetler, simülasyonlar falan hiç biri günümüzde mevcut değil.
Yıl 5781, Robotlar falan etrafta koşuşturuyor. Galaksiler arasında dolmuş seferleri başlamış. Uzaylılarla beklenen temas kurulmuş… Temastan öteye geçmişiz. Elin uzaylısıyla yüz göz olmuşuz. Yetmemiş bir de memleketlerine madenler kurmuşuz, işçi olarak çalıştırıyoruz. Tabi her uzaylı dostumuz değil. Dost-düşman ikileminin yanı sıra memleketlerini de korumaya çalışıyorlar haklı olarak. Bir de bu karışıklığı fırsat bilen uzay korsanları var.
Yine bir asteroid’i dünya olarak ele geçirmişiz ve başına bizi koyuyorlar. Birinci hedefimiz oraya bir istasyon kurmak. Bildiğimiz astreoid’i galaksi turizmine katkı olarak ele geçirmişler yahu! Evet, bizi de turizm işletmecisi olarak yollamışlar. Yavaş yavaş büyüterek turizmin beşiği, sanayinin başkenti yapmaya çalışıyoruz. Fakat bazı sorunlar olmazsa olmaz.
İlk olarak beş kişi ufak bir odada başlıyorsunuz. Oyun sizin için rastgele bir harita yaratmak yerine klasik bir harita veriyor. Daha doğrusu bütün oyunculara aynı haritayı veriyor. Size başta oyunu anlatan ise yine samimi olduğumuz bir robot, adı: TR-303. Her yerde karşınıza çıkıyor fakat elle tutulur bir bilgi vermiyor. Robot ama çoğu mutfak robotundan daha faydasız!
Yavaş yavaş uygarlığınızı yerleştirirken size bir öneride bulunmak istiyorum. Hemen gaza gelip astreoidi turizme açmayın. Gelen mutsuz dönüyor, turist kaçırıyorsunuz. Başta yatakhane kurarak başlıyorsunuz çünkü ilk seviyelerde, o beş adamınızın temel ihtiyacı uyumak. Daha sonra şöhretin verdiği hevesle çılgın isteklerde bulunabiliyorlar ki bulunuyorlar da.
Sürekli olarak size bir galaksiye koşmanız ve orada düzeni sağlamanız isteniyor. Bu da size bir sürü yenilik katıyor. Başlarda ben yemek ihtiyacını nereden karşılayacağımı çok aramıştım. Oyun keşif adına derya deniz fakat bazı şeyler çok iyi gizlenmiş. Acemiyken bir yemek bile size yarım saat harcatabiliyorken, o acemiliği üzerinizden attıktan sonra gözünüzü kapatıp haritadan yer seçmeye varan şekilli hareketler yapabiliyorsunuz.
Böyle turizm başkenti olacaksınız iyi güzel fakat turist kardeşlerimizin isteklerini karşılamak için daha önce de bahsettiğim gibi sanayi başkenti de olmanız gerekiyor. Nasıl yanisini hemen açıklayayım. Bu turistler belli isteklerle geliyorlar. Bu istekleri karşılamanız lazım. Karşılamak için bunları kendiniz üretiyorsunuz. Üretmek için sağ tepede atorium’a benzeyen simgeyle bu sanayiyi açmanız gerekiyor. Açmak içinde galaksi keşfedip puan toplamanız gerekiyor. Kabul ediyorum, tam bir ölme eşeğim ölme durumu söz konusu.
Daha da kafa karıştırmadan asıl meseleyi anlatayım. Bu malzemeleri üretmeniz için hammaddeye ihtiyacınız var. Hammadeler için beş kişilik bir ekip kurarak başka galaksilere başka gezegenlere giderek hammadde topluyorsunuz. Tabii bunlar savaşarak alınan maddeler. Ayrıca gittiğiniz galaksilerden adam da alabiliyorsunuz. Almanız da gerek, beş kişi nereye kadar götürür? Adamları savaşlara gönderdikçe tabii seviyeleri de artıyor. Özel yetenekler geliyor ve bu sayede tam uzaylıların ortasına el bombası atabiliyorsunuz gibi değişik bir özellik de koymuşlar oyuna. Paralı görevlere göndererek yani adamlarınızı bilgisayarın kaderine bırakırsanız da kendilerini geliştirmeleri mümkün.
Oyunla ilgili anlatılacak çok şey var. Kendimi durduramıyorum. Biraz RollerCoaster Tycoon, biraz Sims, ucundan XCOM Apocalypse’e benzemesi benim için oyunu başka bir boyuta götürdü. O yüzden kendimi durduramıyorum. Benden geçer not alır.
31 Mart 2016 Perşembe
World Piece
Oyun yapılması en kolay olan alanlardan biri olduğu için mobil oyun dünyası artık devasa bir sektör haline geldi; bu dünyada kaybolmak da bir hayli kolay. Kalabalık olmasına rağmen çoğu oyuna yüz vermek de bir o kadar zor.
Japonya’da yer alan Obokaid’em firması tarafından hazırlanan World Piece ise mobil oyunlar arasında bence iyi bir yer bulmuş gibi gözüküyor kendine. Bunun nedeni de basit ve bağımlılık yapan oynanışı.
Olay aslında çok basit; bir bisikletiniz var ve bu bisiklet dağ bayır demeden, kendi kendine ilerliyor. Ekranın bir yerine parmağınızı basılı tuttuğunuzda pedal çevirmeye başlıyorsunuz, bıraktığınızda ise kazandığınız ivmeyle yukarı fırlıyorsunuz. Tabii olay bu kadar basit değil. Şöyle ki ne zaman parmağınızı bıraktığınız ve nerede ileri atıldığınız çok önemli. Oyunu ilk defa oynadığınızda, “Abi bu bisiklet gitmiyor ki?” diyeceğinizden eminim fakat bilin ki hata oyunda değil, sizde. Başarılı olmak için en az üç kez oyunu oynamak gerekiyor, sonra mekaniği biraz daha iyi kavrıyorsunuz.
Peki neden hızlanıyor, neden fezaya fırlıyoruz? Oyunda bir gündüzden açık havadan, kapalı fırtınalı havaya geçiş var. Bizim amacımız günü hep açık havada tutmak. Yol boyunca bulduğumuz saat ikonları havanın kapanmasını engelleyecek en iyi arkadaşlarımızdan. Bundan daha iyisiyse yukarı fırladıktan sonra, “Nice slide!” belirtecini görmek. Bunu gördüğünüzde bilin ki güzel bir şekilde yere iniş yaptınız ve yeniden güzelce havaya fırladınız. (Yukarı fırladıktan sonra parmağınızı yine ekrana basılı tutmanın sizi aşağı indirdiğini söylemiş miydim?) Saat ikonlarını topladıktan hemen sonra iyi bir fırlayış ve ardından iyi bir iniş yapmak demek, havayı bir hayli güneşli yapmak demek.
Obokaid’em oyunu gizli bir şekilde bölümlere ayırmış ve her bölüm çeşitli ülkelerde geçiyor. Hindistan’dan Fransa’ya, oradan Amerika’ya ve farklı ülkelere giderek bisiklet sürmeye ve kaymaya devam ediyoruz. Kaymak diyorum zira oyunda sağlam kilometreler yaptıkça yeni karakterler de açıyorsunuz. Örneğin ikinci karakteriniz bir mürekkep balığı üzerinde sörf yapan bikinili bir kızcağız. Eğer güneşli havayı yeterince açık tutamazsanız ve yavaş hareket ederseniz yağmur yağmaya başlıyor ve nihayetinde şimşekler çakıp sizi şokluyor. Bu da Game Over demek…
Bir çeşit skor mücadelesi olan World Piece, tam anlamıyla, “Daha fazla ilerlemeliyim, daha büyük skor yapmalıyım!” tutkunları için. Biraz daha az reklam çıksa daha çok beğeneceğim oyun şu haliyle de gayet iyi, bence denemelisiniz.
Bir çeşit skor mücadelesi olan World Piece, tam anlamıyla, “Daha fazla ilerlemeliyim, daha büyük skor yapmalıyım!” tutkunları için. Biraz daha az reklam çıksa daha çok beğeneceğim oyun şu haliyle de gayet iyi, bence denemelisiniz.
Warhammer: End Times – Vermintide
Warhammer dünyası bugüne kadar üretilmiş en geniş evrenleri ayaklarımızın altına sunar. Hem Fantasy hem de 40K o kadar derin senaryo ağları ile örülmüştür ki içinden çıkmak çok zordur. Her iki dünya için de nice kitaplar yazıldı, nice karakterler yaratıldı. Hele 40K tarafı öyle bir coştu ki anlatmakla bitmez, okumakla tükenmez. Pek tabii Fantasy tarafı da boş durmadı ama bu sefer gelinen nokta bir anlamda son mahiyetinde oldu. Oyunun adı aslında ana senaryoda ve masa üstü minyatür oyununda birinci elden deneyim ettiğimiz “Son” kısmı baz alıyor. End Times, aslında birçok Warhammer Fantasy kitabında adından sıkça söz edilen mahşeri bir günü baz alıyor.
Bugün geldiği zaman büyük bir savaş olacağı, Chaos ırkının gözdesi Archaon’un yer yüzüne türlü belalarla geleceği bilinen gerçekler arasındaydı ve nitekim, geçtiğimiz yıl tüm bu kehanetler geçekleşti. Sonuç: Warhammer Fantasy dünyası yok oldu! Nasıl diye soranlardansanız, sizi onlarca kitap okumaya davet edeceğim. Aksi halde işiniz zor. Dünya yok oldu ama akabinde de yeni bir devam ortaya çıktı. Age of Sigmar olarak bilinen bu yeni oyun senaryosu, Warhammer’ı yedi farklı diyara böldü ve dünyaya The Empire ırkının taptığı Sigmar’ın bir anlamda adamları geldi. Tek amaçlarıysa Azyr olarak bilinen yerin kapısını açıp, Sigmar’ın öfkesini Chaos’un üzerine salmak. Konu hakkında 225. sayımızda bolca bilgi aktarmıştım. Vermintide da ise tüm bu yok oluşun merkezi olarak adlandırılan Ubersreik isimli The Empire şehrinde, etrafı basan Skaven ırkından kendimizi koruyarak, belirli görevleri yerine getirmeye çalışıyoruz.
Oyunumuz tamamen multiplayer co-op olarak tasarlanmış. İstersek yanımıza bilgisayarın kontrol ettiği bot’larla yola çıkabiliyoruz ama emin olun bu çok da iyi bir fikir değil. Bize adam gibi dövüşebilen, nerede ne yapabileceğini bilen adamlar lazım. Yani bilgisayar her ne yaparsa yapsın, farklı strateji gereken görevlerde odun gibi etrafa bakmaktan ileri gidemiyor. Ayrıca genelde bizi takip ediyor ki bu da kendi inisiyatifi olmadığının net bir göstergesi. Oyuna girdiğimiz anda karşımıza beş sınıf çıkıyor ve birisini seçerek yolumuza devam ediyoruz. Fakat bu demek değil ki oyun boyunca seçtiğimiz sınıftan başkasını oynayamıyoruz. Aksine, seçtiğimiz sınıf sanki bizim en beğendiğimiz sınıfmış gibi oyuna her girdiğimizde otomatik olarak seçiliyor ama misal oyun ararken seçtiğimiz sınıf harici sınıfların uygun olduğu sunucular karşımıza çıkıyor ve dilersek o an uygun sınıflardan birisini seçerek yolumuza devam edebiliyoruz. Witch Hunter, Waywatcher, Empire Soldier, Dwarf Ranger ve Bright Wizard olarak sıralanan ırklardan, en fazla dördü oyunda bulunabiliyor.
Bu noktada deneyim ettiğimiz haritaya göre doğru dört sınıfın oyunda olması her zaman olmasa da bazen büyük önem taşıyor. Vermintide toplamda 13 farklı haritayı beğenimize sunuyor. Başlangıçtaki bir iki harita çok uzun olmasa da akabinde gelen haritaları tamamlamak gerçekten vakit istiyor. Haritayı tamamlamadığımız zaman hiçbir bonus alamıyoruz. Başarısız olduğumuz haritalarda da toplam 100 yetenek puanı kazanıyoruz. Ancak bir haritayı tamamladığımız zaman kayda değer bonus ve yetenek puanı kazanabiliyoruz. Oyun tamamen FPS kamera açısından deneyim ediliyor. Harika bir atmosfer sunan Vermintide’da her haritanın kendisine ait bir amacı bulunuyor ama ortak olan tek bir şey var, o da olabildiğince farenin canını alıp, hayatta kalmak. Çıkardığımız sesler, Skaven’lerı daha da coşturuyor; resmen duyan geliyor ama bir de arka planda çalan bir borazan sesi var ki işte bu sesin ardından resmen üzerimize fare yağıyor. Etrafta hayat iksirleri, bandajlar ve mühimmat bulunuyor. Herkes en fazla bir iksir ya da bandaj taşıyabiliyor. Mühimmat ise sadece menzilli saldırı yapanlar için gerekli. Aslında herkesin menzilli harici bir silahı var ama esas olan Witch Hunter’ın sürekli biten okları. Çok seri ok atabilen bu arkadaşa mühimmat bırakmak gerektiği aşikâr. Ayrıca bir takım bombalar da söz konusu. Yine sadece bir tane taşıyabildiğimiz bombalar, başta kalabalık birlikler olmak üzere Rat Ogre gibi dev ve öldürülmesi zor düşmanlar üzerinde de bir hayli işe yarıyor.
Skaven olarak bilinen Warhammer Fantasy ırkı, minyatür oyuncularının genelde en sevdiği ırktır. Yer altında yaşana bu güzide ırk, birçok çılgın projeye imza atmayı başarmıştır. Misal, dev bombalar bulup, nasıl olsa birisi yapmıştır deyip projeyi çöpe attıkları vardır. Warp Lightning Cannon gibi rastgele ateş eden silahlar üretir, kimsenin haberi olmadığı elektriği kullanırlar. Her ne kadar oyunda ötekileştirilmiş olsalar da aslında pek sevilirler. (Ben hastalarıyım. Sabrım olsa Skaven ordusu boyardım ama çok fazlalar arkadaş.) Vermitide’da da birçok Skaven birimi görmek mümkün. Genel geçer Clanrat biriminin haricinde, Gutter Runner, Packmaster, Poison Wind Globadier, Ratling Gunner, Rat Ogre, Sack Rack, Skavenslaves ve Stormvermin şeklide sıralanan düşmanların her birinin kendisine özel yeteneği söz konusu. Zaten karakterlerimiz kendilerini gördüğü anda isimlerini söylüyor ve ona göre bir strateji yapmamıza imkan sunuyor.
Aralarında en büyük zorluğu şüphesiz Rat Ogre çıkarıyor. Dev gibi olan bu fare, vurduğu zaman baya bir uçuşa geçiyor, stratejik olarak tüm avantajımızı kaybediyoruz. Ayrıca Packmaster boşta bulduğu bir karakterin boynuna doladığı ip ile hem onu uzaklaştırıyor, hem de zarar veriyor. Ratling Gunner ise hedef aldığı tek bir noktaya ağır mermiler yağdırarak büyük sorun çıkmasına sebep oluyor. Hele yakın mesafesinde durursanız anında ölüyorsunuz. Vermintide’ı adam akıllı oynamak için önce düşmanları tanımak, sonra haritayı bilmek ve en sonunda da karakterimizi tanımamız gerekiyor. Tüm bu bileşenleri kullanabilen dört oyuncu varsa, zaten Normal zorluk seviyesinde bölüm tamamlamak bir hayli kolay hale geliyor. Daha zor seviyeler için önce bölüm sonunda zar atarak kazandığımız silahlara kavuşmamız gerekiyor. Ayrıca Forge üzerinden gereksiz silahları eritip, hammaddeleri ile kullandıklarımızı güçlendirmemiz de bir hayli önemli.
Oyun büyük oranda hack & slash şeklide ilerliyor ama birçok stratejik öğeyi de içinde barındırıyor. Takım olmak başlı başına bir iş ama dikkatli olmak da bir o kadar önemli. Hızlı olacağım diye kabusa dönüşen çok fazla oyuna denk geldiğim. O yüzden aklıselim oyuncularla oynamak, hatta tanıdık dört kişi ile Vermintide deneyim etmek büyük fark yaratıyor. İşin kötü tarafı, FPS kamerasından hack & slash deneyiminin büyük zorluklar çıkarması. Hem yüksek seviyedeki PC’leri bile zorlayacak animasyonlar ortaya çıkıyor, hem de birçok savaşta önümüzü görmeden etrafa saldırıyoruz. Sürekli bir şeyler öldürmek istemeyen oyuncuların çok dikkatini çekeceğini sanmıyorum. Betasından beri içinde bulunduğum bu oyun bir hayli dikkat çekici özelliklere sahip ama bir noktadan sonra kendisini tekrar ettiğini de unutmamak lazım.
Need for Speed
Yılların eskitemediği Need for Speed serisi, geçen yılın son çeyreğinde yaptığını, bu sefer de PC’ler için yapıyor! Evet, bir türlü PC platformunda deneyim edemediğimiz Need for Speed, sonunda piyasada!
Genelde RPG ve Strateji oyunları ile haşır neşir olan bendeniz, kimi zaman yarış ve spor oyunlarına da bulaşıyorum. Gördüğünüz gibi aldım direksiyonu elime, düt düt dolandım devasa NFS haritası üzerinde. Yeni NFS oyunumuz Kasım ayında PS4 ve Xbox One’da kendisini göstermişti ama benim gibi PC aşıkları bir türlü kendisini deneyememişti. (PC seviyorum ben; zorunda kalmadıkça geçmem konsola.) Sıra PC severlerde, vın vınnnn!
NFS’nin önceki yapımlarına göre en büyük farkı, cutscene’lerinde gerçek insanları kullanıyor olması. Bir anlamda “fark edilmek” istenen yarış sever bir arkadaş grubun içerisine düşen karakterimiz, tanıştığı farklı karakterlerle oradan oraya sürükleniyor. Her karakterin bize sunduğu farklı görevler söz konusu. Görev yaptıkça Speed, Style, Crew, Outlaw ve Build gibi özellikler üzerinden puan kazanıyoruz.
Rep puanı oyundaki birçok yeniliğin anahtarı. Az önce saydığım özellikler üzerinde çalışarak bolca Rep puanı kazanabiliyoruz. Sadece yüksek hızda uzun süre araç kullanmak bile insanların bizim hakkımızda konuşmasına olanak sunuyor ve düzenli olarak Rep puanı kazanabiliyoruz. Belli upgrade’leri yapmak için yeterli Rep seviyesine ulaşmak gerektiği gibi, özellikle Amy ile ilgili görevleri kesinlikle tamamlamak gerekiyor.
Modifikasyon kısmında çok şey varmış gibi gözükse de piyasadaki diğer araba yarışlarına göre tek düze kaldığının altını üstünü en koyu kalemle çizmek istiyorum. Open World oyun modelini benimseyen NFS, bu yönüyle dikkat çekmeyi başarıyor. Başka oyuncularla aynı haritayı paylaşmak ve farklı etkinlikler deneyim etmek kesinlikle çok keyifli. Önceki oyunuyla kıyasladığımız zaman devasa diyebileceğim bir haritaya sahip olsa da ne yazık ki içinde yapılacaklar benim için çok kısıtlıydı. Sürekli drift yap, git bilmem kimle hız yarışı yap derken tıpkı konsol modelinde olduğu gibi PC versiyonundan da kısa sürede sıkıldığımı fark ettim.
Aradan çok da uzun süre geçmeden driftlerle üzerimize gelen yeni yapım, PC platformunun tüm nimetlerinden yararlanmış gibi gözüyor. Bir kere konsollarda görmesi biraz zor olan 4K çözünürlük opsiyonu bile görüntünün çok daha fantastik görünmesine sebep oluyor. Ayrıca grafik optimizasyonları üzerinde de çalışıldığı belli. Konsollara kıyasla baya fark olduğunu net bir şekilde söyleyebilirim. Genel olarak menü üzerinde bir oynama yapılmış ama konsoldakinden çok da büyük bir fark göremedim.
Yani aslında bakacak olursanız PC versiyonunda bu saydıklarım haricinde çok da büyük bir değişiklik bulunmuyor.
Aslında sorun PC versiyonunda da değil en sevdiğim okur; serinin kendisinde. İlk oyunundan beri o ya da bu şekilde deneyim etmeyi başardığım NFS serisinin artık tükendiğini söylemek zorundayım. Benim için NFS’nin son iyi oyunu Underground 2’ydi. Most Wanted ile son bir deneme yapıldı ama kalan oyunlar hep birbirinin aynısıydı diye düşünüyorum. Umarım yapımcı ekip Forza gibi oyunların neler yaptığına biraz daha yakından bakar ve kendisini olumlu yönde geliştirir.
Solarix
70-80’lerde doğduysanız eğer, sıkça maruz kaldığınız bir hikâyedir bu. Bir gün yapay zekâ eline sopayı alacak, insanları köleleştirecek, intergalaktik savaşlar çıkacak ve bir zamanlar “Ya gelirlerse” diye korktuğumuz uzaylıları görsek, boyunlarına sarılıp ağlayacak hale geleceğiz… Tam olarak böyleydi, değil mi?
Gel zaman git zaman, bazı bilim kurgu filmlerinde bizlere gösterilenin aksine, 2015 yılında yapay zekâ halen kontrol altında gibi gözüküyor. Bu zinciri kırmak için bazı çabalar elbette ki söz konusu, her biri de kısa zaman içinde korkunç sonuçlar vermeye başladı. DARPA’nın Atlas adlı, şimdiye kadar üretilmiş en gelişmiş yapay zekâya sahip olduğu düşünülen robotu, daha çayını bitirmeden insanlığı yok etmekten bahsetmeye başladı mesela.
Daha bunun şokunu atlatamamışken, bir şok da Microsoft cephesinden geldi. Microsoft’un müşteri hizmetlerini geliştirmek için geliştirdiği, bir genç kız gibi konuşan ve davranan yapay zekâ “Tay”, yirmi dört saat içinde Trump destekçisi, ensest ilişkilere meraklı, neo-nazi bir seks robotuna dönüştü. Microsoft da haliyle Tay’ın fişini çekti.
Konuyu bağlayalım; isim olarak çok sevdiğim bir bilimkurgu filmini (Solyaris) andıran Solarix, füturistik bir stealth-action oyunu. Barış Tarımcıoğlu’nun liderliğini yaptığı üç kişilik Pulsetense Games tarafından geliştirilen ve Türkçe altyazı desteğiyle gelen Solarix, geçtiğimiz yıl Steam’e giriş yapmıştı bazılarınızın hatırlayacağı üzere.
Şimdi zamanı biraz ileri alalım. Geçtiğimiz Gaming İstanbul fuarı sırasında görüştüğümüz Barış Tarımcıoğlu, bize Solarix’in neden ülkemizde yeterince tanıtılamadığından, yaşadığı aksaklıklardan, Solarix’in eksikliklerinden ve oyun geliştirmenin, hele hele ufak bir ekiple geliştirmenin zorluklarından bahsetmişti, elbette aklındakilerden de.
Solarix ve yeni projesi De-Void hakkındaki ilk bakış yazımızı LEVEL’ın Nisan sayısında okuyabileceksiniz.
Öncelikle Solarix’i tasarlarken kolay bir yoldan gitmemenin tüm zorluklarıyla karşılaşmış ekip, zira Solarix, eğer oynadıysanız fark edebileceğiniz gibi, öyle küçük bir ekiple üstesinden gelmesi kolay bir konsept değil. Bir sürü teknik detaya girmeden anlatmanın hayli zor olduğu sebeplerden dolayı, 2-3 kişi bir oyun yapmak istiyorsanız kaçınmanız gereken ilk türlerden biri, normal bir FPS veya keşif/macera oyununa kıyasla çok ciddi hesaplamalara ve yapay zekâ kodlarına ihtiyaç duyan Stealth-Action. Peki Solarix’in geliştiricisi bu zorlukların ne kadar üstesinden geldi, geçen bir yılda oyunu ne kadar kafalarındaki şekle sokabildi, gelin oyuna “aheste” bir inceleme yapalım.
Solarix gelecekte, uzayın ırak köşelerinde geçen bir oyun ve kahramanımız Walter da ters giden genetik çalışmaların ardından hayatta kalan tek “denek”. Oyuna başladığımızda bir odada tek başımıza uyanıyoruz ve hemen fark ediyoruz ki ortalık hayli dağılmış durumda. Kontroller konusundaki kısa bir tutorial’ın ardından terk edilmiş gibi duran koridorlarda ilerlemeye başlıyor ve ilk notları, ilk ses kayıtlarını buluyoruz. Kısa zamanda anlayabileceğimiz gibi uzak evrende yer alan bu uzay üssü, keçileri kaçırmış bir yapay zekâ tarafından demir yumrukla yönetilmekte ve biz de bu yapay zekânın muhafızlarının öncelikli hedefiyiz.
Bu noktada içinizi rahatlatmadan bir iki şey daha söyleyeyim, öncelikle siz asker değil; mühendissiniz. Haliyle, öyle elinize gatling gun’ı alıp üssü birbirine katmayı hayat ediyorsanız hayal kırıklığına uğramanız olası. Yapabileceğiniz tek şey gölgelerde saklanmak ve zekânızı kullanmak. Elbette oyunda FPS öğeleri mevcut ve bazı silahlara ulaşabiliyorsunuz. Ancak bu silahlar “su tabancası” kıvamında ve mermi sayınız da o kadar kısıtlı ki, bazen düşmanınızın merminiz bitmeden ölme ihtimali, genzine su kaçırıp tıkanması neticesinde nalları dikme ihtimaline denkmiş gibi geliyor.
Oyunun büyük kısmını ördek yürüyüşü ile ses etmeden, gölgelerde geçireceksiniz demiştik. Ancak ilk bölümlerden itibaren fark edebileceğiniz üzere bazı yerler semtinizdeki favori halı sahanız kadar aydınlatılmış durumda. Bu durumda ne yapıyorsunuz, yanınızda taşıdığınız oklar veya tabanca yardımıyla ışık kaynaklarını kırarak, aradan sızabileceğiniz kadar loş, romantik bir ortam yaratıyorsunuz. Bazen bu da yeterli olmuyor ve düşmanınızın dikkatini başka yöne çekmeniz gerekiyor.
Oyun boyunca onlarca not / ses kaydı bulacak ve olan bitenin hikâyesini de bunlardan öğreneceksiniz. Pulsetense Games, bu oyunu yaratırken pek çok oyun ve bilim kurgu eserinin kolajını yapmış gibi aslında. Oynanış ve tırlatmış yapay zekâ fena halde System Shock’a benzerken, atmosfer de Event Horizon ve Stasis’i andırıyor.
Unreal Engine 3 ile tasarlanan oyun grafiksel açıdan gayet başarılı bir noktada. Mekân tasarımları tekdüze değil ve yaratılmaya çalışılan karanlık atmosfere de çok güzel uyum sağlamış. Oyunda bazı bug’ları bir kenara bırakırsak beni en fazla rahatsız eden şey ise hızlı kayıt özelliği olmaması oldu. Belli ki oyunu Xbox One için de piyasaya sürmeyi planlayan ekip, tercihini checkpoint sisteminden yana kullanmış.
Oyunda yapay zekânın bazı problemleri olsa da yeterince zorlayıcı olduğunu söylemek gerek.
Elbette az kişiyle oyunun geliştirilmesinin ve yetersiz kaynakların kaçınılmaz sonucu, grafiksel ve işlevsel bug’lar. Mesela oyunun başında üç adet sandığı üst üste koymam, bir yerlerde takılıp kalmam neticesinde birkaç dakika sürdü. Aynı şekilde bir süre sonra bu sandıkları yerinden kaldıramadığımı da farkettim. Oyun çıktığında çok ciddi sıkıntı yaratan kayıt dosyasının bozulması problemini ise ekibin çıkarttığı son güncellemeler neticesinde hiç yaşamadım.
Oyunun uzunluğu 7-8 saat kadar ve bu süre içinde sizi en fazla zorlayan şey de kendinizi göstermeden bir yerlere sızmaya çalışmanız olacak, zira bulmacalar hayli kolay.
Solarix gelişmeye, kendi yolunu çizmeye çalışan bir yapım ve üzerinde çok ciddi bir emek harcanmış. Eğer türü seviyorsanız, 250 kişi tarafından geliştirilen bir AAA yapımla karşı karşıya olmadığınızın farkındaysanız ve bazı aksaklıkları hoş görebilecekseniz, Solarix hayli iyi vakit geçirebileceğiniz bir yapım.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)